O'zbekiston ERK Demokratik Partiyasi

Ўзбекистон-Туркия муносабатлари таҳлили

Туркиянинг “АНАЛИСТ” сиёсий таҳлил журналидан келтирганимиз ушбу мақола, Ислом Каримов давридаги Ўзбекистон-Туркия муносабатларига бағишланган.

Ўзбекистон-Туркия муносабатлари таҳлили
350 views
06 September 2011 - 9:24

Туркиянинг “АНАЛИСТ”  сиёсий таҳлил журналидан келтирганимиз ушбу мақола,  Ислом Каримов  давридаги  Ўзбекистон-Туркия  муносабатларига бағишланган.  

Özbekistan’ın “Çolpan Yıldızı” Türkiye?

SPOT: Özbekistan-Türkiye ilişkileri söz konusu olduğunda, ilişkilerin ruh halini otoriter bir lider tarafından şahsileştirilmiş “kırgınlık ve kızgınlık duygusu” şekillendiriyor.

Havva Kök ARSLAN

Türkiye, 1990’ların başında, Kerimov’un ifadesiyle, Özbekistan’ın gökyüzündeki “Çolpan Yıldızı” idi. 22-24 Aralık 1991 tarihleri arasında Türkiye’yi ziyaret eden İslam Kerimov “Eğer Türkiye bize destek olursa, Özbekleri bundan sonra kimse boyunduruk altına alamaz. Atatürk ilkeleri bizim Özbekistan’da yapmak istediklerimizle paraleldir, ben Atatürk’e hayranım ve O’nun Türkiye’de başardıklarını Orta Asya halklarının da başaracağını ümit ediyorum” demişti. Hatta Kerimov’un Türk dünyasına dair vizyonu da oldukça cesaret vericiydi. Zira Özbek liderin perspektifi “Ben Türk Halklarının birliği düşüncesini savunuyorum. Bu birlik mutlaka gerçekleşmelidir. Politik bir birlikten ziyade ekonomik bir birlik kurulabilir. Bunun adına Türk Ortak Pazar’ı da diyebilirsiniz” diyebilecek kadar ilham vericiydi.

Ne var ki Özbekistan-Türkiye ilişkileri, Kerimov’un 1991’de ortaya koyduğu vizyonun çok gerisinde kaldı. 2003’te Başbakan Erdoğan’ın başkanlığında gerçekleştirilen resmi ziyaretten sonra Özbekistan-Türkiye arasında, bakan düzeyinde bile tek bir resmi ziyaret gerçekleşmedi. Hatta bazı diplomatların ifadelerine göre, Türkiye’den birkaç kez yapılan randevu talebi reddedildi. Bugün, Türk dünyası ya da son dönemde söylendiği gibi “Türkçe konuşan devletler” arasındaki organizasyonların hiç birisinde Özbekistan yer almıyor. Özbekler, Türkiye’nin bulunduğu uluslararası organizasyonlarda bulunmaktan kaçınıyor. Türk iş adamları neredeyse ülkedeki tüm yatırımlarını bırakarak Türkiye’ye dönmek istiyorlar; Özbekistan’a gitmek isteyenler ise vize alma konusunda büyük zorluklar yaşıyor. Kısacası Türkiye uzun bir süredir Türk dünyası politikasını Özbekistan olmadan yürütmeye çalışıyor. Peki, bu duruma nasıl gelindi?

Özbekistan’la İlişkiler Neden Önemli?

Özbekistan Türkiye için oldukça önemli bir ülke… İlk olarak, Ankara için bir bütün olarak Türkistan’ın önemi, öteden beri bu coğrafyanın, Türk halkı için taşıdığı manevi değerden kaynaklanıyor. Bu yüzden Türkiye’nin bölgeye bakış açısı, ABD, Rusya ya da herhangi bir Avrupa ülkesine kıyasla oldukça farklıdır. “Ata Yurdu” olarak gördüğü Merkezi Asya’ya ve “aynı kökten geldiği” bölge halklarına süper güçler gibi “çıkar temelli” yaklaşmak yerine, rasyonel varsayımlar üzerine şekillenen günümüz siyaset bilimine tezat teşkil etse de “duygusal temelli” bir politika yürütüyor.

Öte yandan Özbekistan, Türkistan cumhuriyetleri içinde nüfus yönüyle en büyük ve en homojen; coğrafi olarak da üçüncü büyük ülke. İki bin yıllık geçmişe sahip, zengin bir kültürel mirası ve doğal kaynakları bulunuyor. Özbekistan’ın bazı şehirleri Türkiye için en az Konya, Bursa, Erzurum kadar bilinen kentler. Buhara, Semerkant, Hive gibi şehirler İmam Buharî, Şeyh Nakşibendî, İmam Tirmizî gibi İslam büyükleri, İbn-i Sina, Biruni, Harezmî ve Ali Kuşçu gibi bilim adamları, Emir Timur ve Uluğ Bey gibi büyük devlet adamları ile Ali Şir Nevaî gibi şairlere ev sahipliği yapmış şehirler.

İkili İlişkilerde Sorunlu Alanlar

Tüm bunlara rağmen, günümüzde ikili ilişkilerde ciddi sorunlar yaşanıyor. Bu sorunların temelinde, Özbekistan’ın Türkiye’ye duyduğu güvensizlik yatıyor. İlişkilerin ilk döneminde, Türkiye’nin kullandığı “misyon” ve “model olma” söylemine rağmen üzerine düşeni uzun süre yapmamış olması ve hatta ütopik ve tepeden bakan projeler ile Özbekistan yönetimini tabiri caizse “küstürdü.” Özbekistan da buna karşılık, “yeni bir ağabey istemiyoruz” yakınmasına başvurarak, işi “Türkiye’nin Batı adına bölgede hareket eden bir ülke olduğu” suçlamalarına kadar vardırdı.

Gelinen aşamada Özbekistan yönetimi ile Türkiye arasındaki sorunlar üç noktada özetlenebilir. Bunlardan birincisi başta Muhammed Salih olmak üzere, Özbek muhalefetine verilen destek; ikincisi Özbekistan Cumhurbaşkanı Kerimov’a karşı bombalı eylemi gerçekleştirenler arasında yer alan, Özbek muhalefetinden Aybeg İbrahimov’un iki ülke arasında yapılan suçluların iadesi anlaşmasına rağmen Özbek yönetimine teslim edilmemesi; üçüncüsü ise Türkiye’nin uluslararası platformlarda Özbekistan’ı kimi zaman yalnız bırakması. Bunun son bir örneği olarak, 2005 yılında Andican’da yaşanan olaylardan sonra BM’nin Özbekistan’a yönelik kabul ettiği “eleştiri raporuna” Türkiye’nin destek vermesi gösteriliyor. Bunun dışında somut bir sorun ise ortaya konulmuyor.

Sorunlar Nasıl Aşılır?

İlişkilerin ruhu dikkate alındığında, Özbekistan yönetiminin kırgınlığının bir adım öne çıktığı söylenebilir. Bu kırgınlıkların giderilmesi noktasında ise, Özbekistan Türkiye’den somut adımlar atmasını bekliyor. Ancak Özbekistan yönetiminin de eleştirilecek pek çok yanı var. Bu durumun Kerimov yönetiminin tutumuyla birebir ilintisi bulunuyor. Her şeyden önce, Türkiye’ye olan güvensizlik, kişisel boyutlardan ülke siyasetlerine taşınmış durumda. Özbekistan lideri “Türkiye’den yalnızca Özbekistan için değil şahsı için de koşulsuz destek” bekliyor. Oysa Kerimov’un önce görüşme ve karşılıklı diyalog imkânını yeniden sağlaması gerekiyor.

Özbek liderin diyalog için muhaliflerin Türkiye’den çıkarılması önkoşulu ise bu aşamada mümkün görünmüyor. Bu konuda bir gelişme sağlanması için, Kerimov’un muhalefete ülke içinde demokratik şartlarda kendini ifade etme hakkı tanıması şart. Özellikle şiddeti dışlayan bir demokratik muhalif duruş sergileyen Muhammed Salih gibi uluslararası tanınmışlığı olan muhalefet liderlerine Özbek yönetiminin demokratik bir platformda muhalefet yapmalarının önünü açması bir ön şart oluşturuyor. Hâlbuki günümüzde Özbekistan’da muhalif bütün oluşumlar ülke dışına çıkartılmış, muhalefetin ülke içindeki uzantıları da ağır bir baskıya maruz bırakılmış durumda. Pratikte ülkedeki siyasal rejim toplumun tepeden tırnağa devlet eliyle örgütlendiği bir korporatizm görüntüsü sergiliyor.

Öte yandan Türkiye’nin, “insan hakları ihlalleri” nedeniyle özellikle AGİT’te yoğun eleştirilere maruz kalan Özbekistan’ı, uluslararası örgütlerde savunabilmesi hayli güç. Zira Özbekistan’ın insan hakları karnesi oldukça bozuk. Özbek hapishanelerinde yoğun bir insan hakları ihlali olduğu değişik kaynaklarca dile getiriliyor. Daralan özgürlük ve hareket alanı, Özbekistan’ı, sadece Türkiye değil tüm dünya ile arasına mesafe koymaya mecbur bırakıyor. Her şeye rağmen bu sorunlar, çözülemeyecek türden değil. Türkiye’nin tarihi sorumluluğu, Türkistan cumhuriyetlerinde diktatörleri değil demokrasiyi desteklemek olmalıdır.

Sonuç olarak, Özbekistan-Türkiye ilişkileri söz konusu olduğunda otoriter bir lider tarafından şahsileştirilmiş bir kırgınlık ve kızgınlık durumunun, Türkiye tarafından, uluslararası kamuoyunu da yedeğine almak suretiyle demokratik bir baskı mekanizmasıyla düzeltilebilmesi umulur. Bunun yanında Özbek halkına olan yakınlığımızı vurgulayan resmi açıklamalara da sıkça yer vermenin bir gereklilik olduğunu hatırlatmaya gerek bile yok.

Analist” dergisi, USAK

http://www.usak.org.tr/duyuru.asp?id=593